DİN Hakkında Bilgi ve Dini Yalanlayanlar
Öncelikle din nedir, bu kavram üzerinde duralım.
Din kavramını iki dalda kategorize edelim.
1-Lügat, sözlük, yani kelime mânâsı cihetiyle,
2- Istılâhi mânâsı yönüyle.
Din kelimesi sözlüklerde:
Cezâ, şeriat, millet, âdet, hal ve hüküm gibi mânâlarla ifâde edilir. (Osmanlıca-Türkçe Sözlük: Din Maddesi;)
Din kelimesi lügatte hesap ve cazâ mânasına gelir. Allâh kıyâmet Gününde mahlûkâtı hesâba çekme kudretine sâhiptir. (Taberî Tefsiri: Fâtihâ Sûresi;4 numaralı âyetin tefsiri ve yorumu)
Dinin anlamı boyun eğmek, itaat etmek, karşılık, ödül, mükâfat ve cezâ, mücâzat vermektir. (Prof. Dr. Süleyman Ateş: Çağdaş Kurân Tefsiri; Fâtihâ Sûresi, 4 ncü âyetin tefsir ve yorumu)
Din yol, cadde, otoban, kurallar ve kâideler, usuller ve prensipler, kanunlar ve yasalar bütünü; şeriat, suçun karşılığında cezâ, iyilik, güzellik, hayırlı ve sâlih amellerin karşılığında ödül ve mükâfat; inanç ve akide sistemi, sorumluluk ve mesuliyet; hesap ve hesaplaşma demektir. (Mehmet SARIKAYA: Hangi İslâm?; yazımı devam ediyor)
Din kelimesinin Istılâhi Mânâsına gelince:
Din Allâh (c.c.) tarafından konulan ve Allâhın vazifelendirdiği peygamberler vasıtasıyla akıl sahibi insanlara tebliğ edilen, onlara dünyâ ve âhirette saâdet yollarını gösteren sistemdir. (D.Mehmet DOĞAN:Büyük Türkçe Sözlük; Din Maddesi)
Din, Allâh tarafından vaz olunan ve kullarının dünyevî ve uhrevî saâdet ve mutluluklarını sağlayacak; hak ile bâtılı, iyi ile kötüyü, eğri ile doğruyu, adâletle zulmü birbirinden tefrik eden, hidâyete yönlendirip sapıklıktan men eden; ilim ve hikmeti emir buyurup cehâleti yasaklayan ilâhi yasaların Cebrâil (a.s) vâsıtası ve Peygamberler aracılığı ile insanlara tebliğ edilen, sahifeler ve kutsal kitaplarla desteklenen hayat nizâmının adıdır. İşte o tek nizâm da İslâmdır. (Mehmet SARIKAYA: Hangi İslâm? (Bu eser henüz yazım aşamasında olan bir eserimizdir.)
Bu kısa ve özlü tariflerden sonra Dini yalanlamak ne anlama geliyor?
Bir iki cümle ile de bunun üzerinde durmaya çalışalım.
Dini yalanlamak üç şekilde veya üç yolla olur.
1-Din hakkında hakikaten hiçbir bilgiye sâhip olunmaz. Bunun için de din mefhumundan habersiz insanlara dinden imândan söz ettiğinizde hâşâ- din diye bir şey yoktur tepkisiyle karşılaşabilirsiniz. Ancak bu gibi insanlara ılımlı yaklaşarak, akıllarının kavrayabileceği bir uslub ile dini anlatırsanız, onlara dini ve dinin var olduğunu kabul ettirebilirsiniz. Nitekim dini kabul edip, dine inanmış insanların pek çoğu bu şekilde kazanılmış insanlardır.
Bu yolla dine kazandırılmış bu tip insanlar artık dinlerine son derece bağlı olurlar.
İnançlarında samimidirler.
Bir kere Dini kabül ettiler mi, artık ondan asla tâviz vermezler.
Artık mensubu bulundukları dinin esaslarına, kural ve kâidelerine göre yaşarlar, hayatlarını da ona göre tanzim ederler.
Bu insanların inançlarında taklit değil tahkik vardır. Çünkü taklid-i imânı hiç tanımamışlardır.
O bakımdan imânın, inancın özüne sâhip olmak için gayret gösterirler, bayağılıktan ve yapmacık olmaktan uzak olurlar, riyâ ve mürâilik bilmezler.
Mensubu oldukları dinin özelliklerini ve detaylarını en iyi şekilde bilmek ve öğrenmek için bütün gayretlerini ortaya koyarlar.
İşi ben inandım deyivermekle bitirmezler.
Kelime-i Tevhidi veya Kelime-i Şehâdeti söyleyip geçivermek onlar için yeterli olmaz,
Kelime-i Tevhid veya Kelime-i Şehâdetin neleri içerdiğini, neleri yapmak, neleri yapmamak gerektirdiğini de şümullü bir araştırma ile bilmek isterler.
Tâbir câizse, Kelime-i Tevhid ve Kelime-i Şehâdeti didik didik didiklerler.
Neye, niçin inanmaları, neyi niçin yapmaları veya yapmamaları gerektiğini araştırırlar, yaptıklarını, yapmadıklarını bilerek yapar veya yapmazlar.
İnandıkları ve yaptıkları amelleri akıl, mantık süzgecinden de geçirirler
Teferruata da sahip olmak arzusuyla yeni yeni bilgiler peşine düşerler.
Kısacası inanç ve amellerinde şuurlu hareket ederler.
Bu gibi insanlara örnek olarak gösterebileceğimiz pek çok kimse vardır.
Meselâ bir pop sanatçısı iken ve dinle imânla hiçbir alâkası yokken sonradan İslâmı seçip Müslümân olan, ondan sonrada seçtiği İslâm Dini ile bilgi toplamak maksadıyla Mekke ve Medineyi ziyâret eden, İslâmın ilk yaşandığı ve tebliğ edildiği mekânları gören, diğer İslâm ülkelerini gezen, İyi ki Müslümân olmadan önce Türkiyeye gelmemişim, yoksa Müslümân olmaktan vazgeçebilirdim diyen Yusuf İslâmı örnek gösterebiliriz.
2-Aslında din hakkında bilgileri ve mâlûmatları vardır ama muannitlikleri sebebiyle bile bile dini yalanlayıp inkâr ederler. Bu insanlık tarihi boyunca böyle olagelmiştir. Bu sınıfa dâhil olan insanlara ne deseniz kendileri açısından boştur. Bir türlü dini ve dini inançları kabüllenmezler, kabüllenemezler, kabüllenmek de istemezler, bâtıl üzerinde ısrar ederler..
Biz atalarımızı bulduğumuz, ya da atalarımızın bize bırakmış oldukları din üzerindeyiz derler. Atalarının yanlış yol üzerinde olmuş olabileceklerine akıl erdiremezler. İşte bu tip insanlar kâfirlerin tâ kendileridirler.
Böyle düşünüp inanan insanlara Yüce Rabbimiz Kurân-ı Kerimde:
وَاِذَاقِيلَ لَھُمُ اتَّبِعُوامَآاَنْزَلَ اللّٰەُقَالُوابَلْ نَتَّبِعُ مَآاَلْفَيْنَاعَلَيْڒِاٰبَآءَنَا،اَوَلَوْگانَ اٰبَآؤُھُمْ
لَايَعْقِلُونَ شَيْأًوَلَايَھْتَدُوَن٭[Ve izâ qıyle lehümüt-tebiû mâ enzelallâhü qâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi êbâenâ, evelev kâne êbâühüm lâ yaqılûne şeyen ve lâ yehtedûne]
Onlara (müşrik ve kâfirlere): [Allâhın indirdiği (ve Peygamberinin sizlere eksiksiz olarak bildirip tebliğ ittiği Kurân-ı Keriyme, İslâm Dininin hükümlerin)e uyun] denildiği zaman onlar (putperest ve inkârcılar) [hayır! (biz ona uymayız!) biz (sâdece) atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.] dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış (şaşkın ve gâfil, sapık kimseler) idiyseler? âyeti keriymesi ile cevap vermekte, böyle düşünen ve inanan muannitlere akıllarını başlarına almalarını emir buyurmaktadır. (Bakara Sûresi: âyet.170)
Ebû Cehiller, Ebû Lehebler, As İbn-i Vâiller, Nemrutlar, Firavunlar
Bunların hepsi aslında din duygusunun insan fıtratında var olduğunu, Peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlerin hak dinler olduğunu da çok iyi biliyorlardı ama sırf inatları yüzünden dini kabül etmeyip yalanlıyorlardı. Öylece de geberip gitti hepisi. Günümüzde de Nemrut ve Firavun kafalı, Ebû Cehil ve Ebû Leheb zihniyetli insanlar çoğunluktadırlar.
Bu gibiler hakkında Kurân-ı Aziymüş-Şânda:
اِنَّ الَّذِينَ ڮَفَرُوا سَوَآءٌعَلَيْھِمْ أَاَنْذَرْتَھُمْ أَمْ لَمْ تُنْذِرْھُمْ لَا يُؤْمِنُونَ٭سُرَةُالْبَقَرَةُ؛٦٭
= [İnnelleziyne keferû sevâün aleyhim eenzartehüm em lem tünzirhüm lâ yüminûne] = (Ey Rasûlüm Muhammed (s.a.v)!) Sen o kâfirleri Allâhın azâbı ve gazâbı, cehennemin dehşetli yakıcılığı ile, hesap ve kitap ile korkutsan da korkutmasan da fark etmez, onlar inat ve küfürlerinde ısrar ederler de sana ve tebliğ buyurduğun hayat nizâmına, Allâhın azâbı ve gazâbının olduğuna bir türlü inanmazlar buyuruluyor. (Bakara Sûresi: âyet.6)
Bir diğer âyet-i keriymede de:
وَسَوَآءٌعَلَيْھِمْ أَاَنْذَرْتَھُم اَمْ لَمْ تُنْذِرْھُمْ لَا يُؤْمِنُونَ٭سُورَةيٰس؛١٠٭
= [Ve sevâün aleyhim eenzartühüm em lem tünzir hüm lâ yüminûn] = Sen onları ha uyarmışsın, ha uyarmamışsın, onlara göre aynıdır, fark eden bir şey yoktur. Onlar asla inanmazlar, imân etmezler. buyurulmaktadır. (Yâ-Siyn Sûresi: âyet.10)
3-Bir üçüncü grup insan vardır ki onlar hem dini bilir, hem inanırlar, dinin bir kısmını inandıkları gibi, bir kısmını da hevâ ve heveslerine göre yaşarlar, ya da sadece inandık demekle kalıp, inançlarını amellerine yansıtmazlar. Bunlar bir nevi kafa Kağıdı Müslümânıdırlar. Dinlerine en çok zarar ve ziyanı dokunan insanlar da işte bu tip insanlardır.
Dini yalanlayan kişi ve kişilerin vasıfları, özellik ve alâmetleri Kurân-ı Keriymde Yüce Rabbimiz tarafından şöyle açıklanmaktadır:
بِسْمِ اللّٰەِالرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اَرَاَيْتَ الَّذِى يُگذِّبُ بِالدِّينِ٭فَذٰلِكَ الَّذِى يَدُعُّ الْيَتِيمَ٭وَلَايَحُضُّ عَلٰى
طَعَامِ الْمِسْڮِينِ٭فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ٭ َالَّذِينَ ھُمْ عَنْ صَلَاتِھِمْ سَاھُونَ٭
اَلَّذِينَھُمْ يُرَآؤُنَ٭وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُون٭صَدَقَ اللّٰڒُ الْعَظِيم٭سُورَةُالْمَاعُونِ؛١ـ٧
[Eraeytellezî yükezzibü bid-diyni* Fezâlikellezî yedüul-yetiyme*Velâ yehuddu alâ taâmil-miskiyni* Feveylün lil-musalliyne* Elleziynehüm an salâtihim sêhûne* Elleziynehüm yürâûne* Ve yemneûnel-mâûne*]
(Yâ Rasûlüm Muhammed (s.a.v)!) Dini yalanlayan kimseyi gördün mü sen?* İşte o kimsedir yetimi itip kakalayan.* O (kendisi fakir ve yoksulları doyurmaktan, yedirip içirmekten yana olmadığı gibi, hiçbir kimseye de) miskin(ler)i doyurmayı teşvikte bulunmaz.* Yazıklar olsun şu namaz kılanlara ki,* Onlar namazı unuturlar.* Onlar mürâilik ederler.* Ve onlar (yardım yapmak isteyen kimselerin yapacakları) yardıma da mâni olurlar.* (Mâun Sûresi: âyet.1,2,3,4,5,6,7)
Mehmet SARIKAYA