Dini Yalanlayanların Özellikleri
Bu yazımıza bir önceki yazımızda sehven yapılan bir yanlışlığı tashih ederek başlayalım inşe-Allâh.
Bakara sûresinden naklettiğimiz âyet-i keriymenin numarası 170 olarak verilmesi gerekirken 171 olarak verilmiştir.
Bu hatamızdan dolayı Rabbimizden af ve mağfiret, okuyucularımızdan da özür diliyor bu şekilde düzeltmelerini rica ediyoruz.
Yüce Rabbimiz Kurân-ı Keriymde Mâun Sûresinin âyetlerinde Dini Yalanlayanların evsâfını, özelliklerini, karakter ve seciyelerini bakınız nasıl açıklıyor:
بِسْمِ اللّٰه الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
أَرَءَيْتَ الَّذِي يُڮَذِّبُ بِالدِّينِ٭فَذٰلِكَ الَّذِى يَدُعُّ الْيَتِيمَ٭وَلَايَحُضُّ عَلٰى طَعَامِ الْمِسْڮِينِ٭فَوَيْلٌ لِلْمُصَلِّينَ٭اَلَّذِينَ ھُمْ عَنْ صَلَاتِهِمْ سَاھُونَ٭
اَلَّذِينَ هُمْ يُرَآؤُنَ٭وَيَمْنَعُونَ الْمَاعُونَ٭سُرَةُالْمَاعُونِ:٧،٦،٥،٤،٣،٢،١
[Bismillâhir-rahmânir-rahıym* Eraeytellezî yükezzibu bid-diyni* Fezâlikellezî yeduül-yetiyme* Velâ yehuddu alâ taâmil-miskiyni* Feveylün lil-musalliyne* Elleziynehüm an salâtihim sêhüne* Elleziynehüm yürâüne ve yemneûnl-mâûne*]
(Ya Rasûlüm Muhammed (s.a.v)! Sen (senin şahsında tüm beşeriyet ve cinler âlemine vaz buyurduğum, senin de ilâve veya çıkarma yapmadan olduğu gibi, eksiksiz ve kusursuz olarak insanlara ve cinlere tebliğ ettiğin;
٠٠٠اَلْيَوْمَ اَڮْمَلْتُ لَڮُمْ دِينُڮُمْ وَاَتْمَمْتُ
عَلَيْڮُمْ نِعْمَتِى وَرَضِيتُ لَڮُمُ الْاِسلَامَ دينًا٠٠٠ =
[
El-yevme ekmeltü leküm diynüküm ve etmemtü aleyküm nimetî ve radıytü lekümül-İslâme diynen
*]
(Ey insanlar ve ey cinler topluluğu! Şunu artık katiyyetle bilin ve inanın ki,) bugün (size fazlım ve keremimle lutfedip, imân ve akidelerin gâyet bâriz bir şekilde açıklandığı, şerî hükümlerin, ilâhî yasaların eksiksiz bir şekilde muâmeleye konulacak halde tavzih buyurduğum) dininizi kemâle erdirdim. (Onda size lâzım olacak hiçbir şeyi eksik bırakmadım, bütün hükümlerimi açık açık ilân ettim). Üzerinizdeki nimetlerimi de tamamladım, Din olarak da İslâmı, İslâm Nizâmını size yaraşan ve yakışan bir Hayat Nizâmı olarak seçip beğendim
Mâide Sûresi: âyet.3- âyetimizle insanlık için hayat nizamı olarak ilân ettiğim; اِنَّ الدِّينَ عِنْدَ اللّٰهِ الْإِسْلَمُ٠٠٠ =[İnned-diyne ındallâhil-İslâm
]
Allâh katında tek geçerli hak din İslâmdır -Êl-i İmrân Sûresi: âyet.19- diye duyurduğum İslâm) Dini(ni) yalanlayan (yalanlayıcı) kimseyi gördün mü?
(O yalanlayıcı kimse ki;)
(Ana-babası vefat etmiş ve senin de hadiys-i nebevinde şahâdet parmağın ile orta parmağını göstererek) :
أَنَا وَڮَافِلُ الْيَتِيمِ فِى الْجَنَّةِ ھٰڮَذَا٭رِيَاضُ الصَّالِحِينَ:حديث.٢٦٤
ڮَافِلُ الْيَتِيمِ لَهُ اَوْلِغَيْرِهِ أَنَاوَھُوَڮَھَاتَيْنِ فِى الْجَنَّةِ٭رياض الصَّالحين:حديث.٢٦٥
[Ene ve kâfilül-yetiymi fil-cenneti hê kezâ; kâfilül-yetiymi lehü ev li ğayrihi ene ve hüve kehêteyni fil-cenneti]
= Ben ve kendi yetimini veya başkasının yetimini koruyup kollayan kimse Cennette şu ikisi gibi yan yana olacağınızı -Riyâzüs-Sâlihıyn:Hd.264,265- müjdelediğin halde yetimi iteleyip kakalar, onu himaye etmez, kollayıp gözetmez; gönlünü incitir, canını yakar, verdiği sıkıntı, ettiği zulüm ile ciğerini dağlar, göz yaşlarını umman eder. Bu acıları verirken vicdanı sızlamaz, üstelik zulmetmekten zevk alır, haz duyar.
Yine diliyle din yalandır deyip dini yalanlayan o yalanlayıcı kimse öyle bir kimsedir ki, fakir ve miskinleri kendisi doyurmadığı, yedirip içirmediği, giydirip kuşatmadığı gibi, başkalarını da buna teşvik etmez, fakir ve kimsesiz, biçâre zavallı insanların elinden tutulmasına, ihtiyaçlarının karşılanmasına karşı da çıkar üstelik. Fakirlere yardım etmek isteyenlerin yardımlarına da engel olur. Ben çalıştım kazandım, onlar da çalışıp kazansınlar der. Sadaka ve zekât vermez, başkalarının vermesine de mâni olmak için şeytanca fikirler ve bahâneler üretir. Elinde bulundurduğu malın-mülkün, servetin kendi çalışmasının, alın terinin mahsulü zanneder. Bu zan ile servetin, malın-mülkün kendisine âit olduğu vehmine kapılır. Benim, benim; benim malım, benim mülküm diye diye mal ve servet biriktirme hırsıyla kendinden geçer. Kendi taşıdığı, hammallığını yaptığı etten, kandan ve kemikten müteşekkil, ruhumuzdan ruh katarak canlılığını sağladığımız bedeninin bile kendisine emânet olarak verilmiş bir varlık olduğunu akıl bile etmez. Her şeyin dünyâdan ibâret olduğu zannı içerisinde âhireti unutuverir.
يَآاَيُّھَاالَّذِينَ اٰمَنُوالَاتَخُونُوااللّٰهَ وَالرَّسُولَ وَتَخُونُوآاَمَانَاتِڮُمْ وَأَنْتُمْ تَعْلَمُونَ٭وَاعْلَمُوآأَنَّمَآاَمْوَالُڮُمْ
وَاَوْلَادُڮُمْ فِتْنَةٌ،وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُ اَجْرٌعَظِيمٌ٭
[Yâ eyyühelleziyne êmenû lâ tehunüllâhe ver-rasûle ve tehûnü emânâtiküm ve entüm talemûne* valemû ennemâ emvâlüküm ve evlâdüküm fitnetün, ve ennallâhe ındehü ecrun azıymün*]
= Ey inananlar! (İnandığınız ve İslâmı gönülden kabul ve tasdik etmiş olduğunuz halde) Allâha ve Peygamber (Hz. Muhammed (s.a.v))e (sakın ha sakın) ihânette bulunmayın! (Eğer bunu yapar), bile bile (Allâh ve Rasûlüne hâinlik ederseniz,) kendi emânetlerinize (nefsinize, canınıza ve mallarınıza, evlatlarınıza da) ihânet etmiş olursunuz. Katiyyetle biliniz ki, (size emâneten vermiş olduğumuz) mallarınız ve evlâtlarınız sizin için birer imtihan vesilesidirler. (Bu sınavdan başarıyla çıkanlar için asıl) büyük mükâfat Allâhın yüce katındadır. -Enfâl Sûresi: âyet.27,28- numaralı âyetlerimiz ile,
أَنَّمَآاَمْوَالُڮُمْ وَاَوْلَادُڮُمْ فِتْنَةٌ،وَاَنَّ اللّٰهَ عِنْدَهُ اَجْرٌعَظِيمٌ٭
[Ennemâ emvâlüküm ve evlâdüküm fitnetün, ve ennallâhe ındehü ecrun azıymün*]
= (Size emânet vermiş olduğumuz) mallarınız ve evlâtlarınız sizin için birer imtihan vesilesidirler. (Bu sınavdan başarıyla çıkanlar için asıl) büyük mükâfat Allâhın yüce katındadır. -Tegâbün Sûresi: âyet.15- âyetlerimizi de yok sayıp yalanlar.
Dini yalanlayanların en belirgin özelliklerinden biri de bu âyet-i keriymelerde de ifade edildiği üzere dünyâya ve dünyâ malına aşırı derecede tamah göstermek, dünyâ sevgisi ve muhabbetiyle âhireti unutmak, Allâh yolunda sarf etmekten kaçmak, elinde bulunduğu servetini Allâh rızâsı için harcayamamaktır.
Bu gibi kimseler Hayrî hizmetler söz konusu olduğunda sanki ceplerinde, cüzdanlarında ve keselerinde, kasalarında para yerine akrep varmışçasına ellerini ceplerine atmaktan korkarlar. Fakat nefislerinin ve şehvetlerinin arzuları söz konusu olduğunda keselerini ve kasalarını ardına kadar açıp alabildiğince saçıp savururlar, bundan da zevk ve haz duyarlar, bu harcamaları ile de övünüp nasıl saçıp savurduklarını ballandıra ballandıra çevresindekilere anlatırlar. Bu da kendilerine ayrıca bir zevk ve haz verir.
Bir yerde bir câmi, bir mescid, bir okul, bir Kurân Kursu yapılmakta olduğu kendilerine duyurulup yardımda bulunmaları, bağış yapmaları talep edildiğinde, bağış talebinde bulunanları bazen af buyurun itin deliğine sokacak şekilde hakaretlerle istikbâl(!) ederler. Bazen bir dereden bin türlü su getirip bahâneler üretirler. Bâzen de yardım isteyen kişiler karşısında profesör kesilip allâme oluverirler; başlarla öğüt ve nasihat vermeye, uzun uzun yol yordam gösterdikten, bazı tavsiyelerde(!) bulunduktan sonra o hayırlı işlerin müteşebbislerini moralleri bozulmuş, şevkleri kırılmış bir vaziyette elleri boş geri gönderir ve arkalarından da alaylı alaylı ve kıs kıs gülerler.
Bazen de be kardeşim geç kaldınız, az önce senetim vardı onu ödedim, biraz önce gelseydiniz tamamdı gibilerden gelenlerin gönlünü almaya yönelirler. Oysa yalan söylüyorlardır. Kasaları para doludur ama gönüllerinden yardımda bulunmak geçmemektedir.
Bazen de sizden önce falanca dernek, fişmanca vakıf geldi, onlara yardımda bulunduk, kusura bakmayın şu anda size yardım edebilecek kadar kasamızda paramız yok gibi ifâdelerle gelenleri başlarından savuşturuverirler.
Mehmet SARIKAYA