Peygamber Efendimizin Gençliği
Her bakımdan insanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâm, daha gençliğinde Mekke halkı arasında, diğerlerinden farklı olarak, çok sevilmiştir. Güzel ahlâkı, insanlara görülmemiş bir şekilde iyi davranması, sâkinliği, yumuşaklığı ve diğer üstün halleri, insanlar arasında fevkalâde farklılığı ile herkes Ona hayran olmuştur. Mekke halkı, Onda gördükleri şaşılacak derecedeki doğru sözlülük ve güvenilirlikten dolayı da Ona El-Emîn (her zaman kendisine güvenilen) dediler ve gençliğinde bu isimle meşhur oldu.
Peygamberimizin gençliği sırasında, Araplar koyu bir câhiliyyet devri yaşamakta olup, aralarında puta tapmak, içki, kumar, zina, fâiz ve daha birçok çirkin iş yaygınlaşmıştı. Muhammed aleyhisselâm onların bu bozuk hallerinden son derece nefret eder, her kötülüklerinden dâimâ uzak dururdu. Bütün Mekke halkı Onun bu hâlini bilirler ve hayret ederlerdi. Daha çocukluğunda Onunla birlikte Kâbeyi tavâf eden dedesi Abdülmuttalib ve amcası Ebû Tâlib, Onun putlardan nefret ettiğini iyi bildikleri için tavâf sırasında Onu Kâbenin çevresindeki putlara yaklaştırmazlar ve bozuk işlerin yapıldığı mahallerden uzak tutarlardı. Nitekim amcası Ebû Tâlib ile ticâret için Şama gitmek üzere yola çıkıp Busra denilen yerde konakladıklarında, kendisinde peygamberlik alâmetleri görerek Lât ve Uzzâ putları adına yemin verip, bâzı şeyler soran râhip Bahîraya; Bana Lât ve Uzzâ adına yemin vererek bir şey sorma! Vallahi, ben, o putlardan duyduğum nefreti hiçbir şeyden duymam. demiştir. Putlardan şiddetle nefret ettiği için aslâ yanlarına yaklaşmazdı.
Çocukluğunda ve gençliğinde kendine âit koyunları güder geçimini böyle sağlardı. Bir taraftan da çok bozulmuş olan cemiyetten bu münâsebetle uzak dururdu. Bir defâsında Eshâb-ı kirâma; Koyun gütmeyen hiçbir peygamber yoktur. buyurmuştur. Yâ Resûlallah, sen de güttün mü? denince; Evet ben de güttüm. buyurdu.
Muhammed aleyhisselâm yirmi yaşlarında bulunduğu sıralarda Mekkede âsâyiş tamâmen bozularak zulüm son derece yaygınlaşıp mal, can ve nâmus emniyeti kalmamıştı. Mekkenin yerli halkından fakir olanların yanında ticâret için ve Kâbeyi ziyâret maksadıyla gelen yabancılar da haksızlığa ve zulme uğruyorlar, haklarını almak için mürâcaat edecek bir merci bulamıyorlardı. Bu sırada ticâret maksadıyla Mekkeye gelen Yemenli bir tüccarın malları, Âs bin Vâil adında bir Mekkeli tarafından zorla elinden alınıp gasb edilmişti. Bu hâdise üzerine Yemenli, Ebû Kubeys Dağına çıkıp feryâd ederek hakkının alınması için kabîlelerden yardım istedi. Artık zulmün had safhaya ulaştığını dile getiren bu tip hâdiseler üzerine Hâşim ve Zühre oğulları ve diğer kabîlelerin ileri gelenleri Abdullah bin Cedânın evinde toplandılar. Yerli yabancı hiç kimseye zulüm ve haksızlık yapılmamasına, zulme mâni olmaya ve haksızlığa uğrayanların haklarını almaya karar verdiler. Bu maksatla bir de adâlet cemiyeti kurdular. Muhammed aleyhisselâmın genç yaşta katıldığı ve kuruluşunda çok tesirli olduğu bu cemiyete, daha önceden Fadl adındaki iki kişi ile Fudayl adında biri tarafından kurulup zamanla unutulan böyle bir cemiyeti de hatırlatmak bakımından, Fâdılların yemini mânâsında Hilf-ul Fudûl Cemiyeti denildi. Bu cemiyet, zulmü önleyip Mekkede bozulan âsâyişi yeniden kurdu. Tesiri uzun müddet devâm etti. Muhammed aleyhisselâm kendisine peygamberlik verildikten sonra bu olayı Eshâb-ı kirâma anlatıp: Abdullah bin Cedânın evinde yapılan yeminleşmede ben de bulundum. Bence o yeminleşme kırmızı tüylü develere (servete) sâhip olmaktan daha sevimlidir. Şimdi de böyle bir meclise çağrılsam icâbet ederim. buyurdu.
Mekkeliler öteden beri ticâretle uğraşarak geçimlerini sağlarlardı. Muhammed aleyhisselâmın amcası Ebû Tâlib de ticâretle uğraşıyordu. Muhammed aleyhisselâm yirmi beş yaşında bulunduğu sıralarda Mekkede geçim sıkıntısının iyice artması üzerine Mekkeliler Şama gitmek üzere büyük bir ticâret kervanı hazırlamıştı. Ebû Tâlib yeğeni Muhammed aleyhisselâma bu kervana katılmasını tavsiye etti. Amcası Ebû Tâlibin bu tavsiyesi üzerine Mekkede üstün ahlâkı ve meziyetleriyle tanınan ve Tâhire (çok temiz) lakabıyla anılan hazret-i Hadîcenin mallarını götürüp satmak üzere bu ticâret kâfilesine katıldı. Bu işe büyük bir memnuniyet gösteren hazret-i Hadîce kölesi Meysereyi de Onun yanına yardımcı olarak vermişti. Bu sefer sırasında bir bulut devamlı üzerinde dolaşarak Muhammed aleyhisselâmı gölgeledi. Kuş şekline giren iki melek sefer bitinceye kadar Onunla birlikte hareket etti. Yolda yürüyemeyecek derecede yorulup kervandan geri kalan iki deve Muhammed aleyhisselâmın ayaklarını eliyle sığamasından sonra, birden süratlenerek yola devâm ettiler. Üç ay süren bu sefer boyunca Muhammed aleyhisselâmın daha nice hârikulâde hallerine şâhit olan kervandakiler, Onu son derece sevip şânının çok yüce olacağını anlamışlardı. Busra denilen yere vardıklarında, daha önce amcası Ebû Tâlible ticâret için geldiklerinde konakladıkları manastırın yakınında bir yerde bu seferde de konakladılar. Gördüğü birçok alâmetten Onun son peygamber olacağını anlayıp söyleyen râhip Bahîra ölmüş, Onun yerine Nastura adında başka bir râhip geçmişti. Manastırın yakınına gelip konan Kureyş kervanını seyreden râhip Nastura manastırın yakınında bulunan kuru ağacın altına birinin oturmasıyla birlikte yeşermesini görerek koşup geldi. Bir elinde bulunan sahifede yazılı olanlara, bir de Muhammed aleyhisselâmın yüzüne bakıyor, baktıkça da hayrete düşüyordu. Nastura bildiği, duyduğu ve okuduğu alâmetleri aynen görüp, Muhammed aleyhisselâmı göstererek; Îsâ aleyhisselâma İncîli indiren Allah hakkı için bu zât son peygamber olacaktır. Ne olaydı ben Onun peygamber gönderilerek emrolunduğu zamâna ulaşsaydım! dedi. Muhammed aleyhisselâm Busra pazarında Hadîce Hâtunun mallarını satarken de Onunla pazarlık yapan bir Yahûdî inanmadığı için; Lât ve Uzzâya(iki put ismi) yemin et ki inanayım. deyince Muhammed aleyhisselâmın; Ben o putlar adına aslâ yemin etmem! Onların yanından geçerken yüzümü başka tarafa çevirerek geçerim. demişti. Ondaki diğer alâmetleri de gören Yahûdî; Söz senin sözündür. Vallahi bu zât peygamber olacak bir kimsedir ki, âlimlerimiz kitaplarda bunun vasfını bulmuşlardır. diyerek hayranlığını açıklamıştı.
Kureyş kervanı ticâretini tamamlayıp Mekkeye dönünce, kervanda bulunan Hadîce Hâtunun kölesi Meysere Muhammed aleyhisselâm hakkında işittiklerini ve gördüklerini Hadîce Hâtuna bir bir anlattı. Hadîce Hâtun mallarını satmak üzere teslim ettiği Muhammed aleyhisselâmın iyi kâr getirdiğini görerek çok memnun olmuştu. Fakat o bundan ziyâde kervanı karşıladığı sırada Muhammed aleyhisselâmı gölgeleyen iki meleği görmesi ve sefer sırasında vukû bulan hârikulâde hallerin, kölesi Meysere tarafından teker teker anlatılması üzerine hemen amcasının oğlu Varaka bin Nevfele gitti. Varaka bin Nevfel putlara tapmayan, okumuş ve çok bilgili, yaşlı bir Hıristiyandı. Daha önceden rüyâsında; gökten ayın inerek koynuna girip, koltuğundan çıktığını ve bütün âlemi aydınlattığını anlatan Hadîce Hâtuna Varaka bin Nevfel; Âhir zaman peygamberi vücûda gelmiştir. Sen Onun hanımı olursun. Senin zamânında Ona vahiy gelir. Onun dîni bütün âlemi doldurur. Sen Ona en önce îmân eden olursun. O peygamber Kureyş kabîlesinin Hâşimoğulları kolundan olacak... demişti. Hadîce Hâtun bu defâ kölesi Meyserenin anlattıklarını Varaka bin Nevfele söyleyince, hayrete düşüp; Bu söylediklerinden anlaşılıyor ki, şüphesiz Muhammed bu ümmetin peygamberi olacak. Ben zâten bu ümmetten bir peygamberin çıkacağını biliyor ve Onu bekliyordum. Bu zaman Onun tam zamanıdır. dedi. Böylece hazret-i Hadîcenin sevgisi ve îtimâdı daha da arttı.
Muhammed aleyhisselâm 12 yaşındayken amcası Ebû Tâlib ile ticâret için Busraya kadar, 17 yaşındayken amcası Zübeyr ile Yemene ve 25 yaşındayken hazret-i Hadîcenin mallarını satmak üzere Şama olmak üzere üç defâ seyâhate çıktı. Bunların dışında hiçbir yere seyahat yapmadı.