DİNİ YALANLAYANLAR 3
Bundan önceki yazımızda bir iki noktalama işâreti ve cümle düşüklüğü hatâsı yapmış olduğumuzu tespit ettik. Önce onları tashih edelim.
Sekizinci paragraf içinde geçen cümle şöyle olması gerekiyordu:
Bu böyle olunca, fitne, bozgunculuk bir insanın değil, belki binlerce, milyonlarca insanın birbirlerini haksız yere öldürmelerine sebebiyet verecektir.
Sondan üçüncü paragraf ise;
[Qâle innemâ ütiytühü alâ ılmin ındî
] = (Siz ne diyor, ne saçmalıyorsunuz? Sizin ağzınızdan çıkanı kulaklarınız duyuyor mu? Neden malımı servetimi Allâh (c.c) yolunda fakir fukaraya infak edecekmişim!) Muhakkak ki, o servet bana, benim ilmim sâyesinde verildi. (Bu yüzden mal da, servet de benim kendi mülkümdür, onu istediğim şekilde ve yerlerde kullanır harcarım, bundan size ne?) diye cevap verdi
Onun bu cevâbına Yüce Rabbimiz onun şahsında Kârûn gibi yaşayan günümüz insanlarını da muhatap alarak şu uyarıda bulunmuştur: şeklinde olacaktı.
Ayrıca ikinci ve üçüncü paragraftaki cümleler de:
Şimdi o âyet-i keriymenin meâlini tekrar vererek bu yazımızı da başlatmış olalım inşe-Allâh.
Kârûn Mûsâ (a.s)ın kavminden idi. Onlara (yâni milletine) karşı azgınlık etmişti. Şeklinde olması gerekiyordu.
Bu şekilde düzeltilmesini okuyucularımızdan istirham ediyor, Rabbimizin affını umuyoruz.
Yüce Rabbimiz dinimizin infak konusundaki emir ve uyarılarını kulak ardı edip kendi istek ve arzuları doğrultusunda hareket eden ve bu suretle imânları ile amelleri örtüşmeyen mürâileri, dinini yalanlayan kimselerin sıfatları ile muttasıf olan ağniyâyı Kasas Sûresinin 78 numaralı âyet-i keriymesi ile uyarmış, âkıbetlerinin kötü olacağını haber vermiştir.
Hz. Âdem (a.s)dan bu yana gelmiş-geçmiş ümmetler ve kavimler içinden Kârun gibi olan nice insanların helâke uğratıldıklarını, servetleri ve hazineleri ile birlikte hâk ile yeksan olduklarını bildirmiştir.
Günümüz zenginlerine, patronlarına, ağalarına ve para babalarına seslenerek:
Ey servet ve hazineler sâhibi kullarım! Kendinize gelin, aklınızı başınıza alın. Bitmez tükenmez mülk ve servet ancak Allâh (c.c)ın katındadır. Sizin elinizde bulundurduğunuz servetler, kendi vücutlarınız gibi sizlere muvakkat bir zaman içinde kullanmanız ve onlarla sınanmanız için verilmiştir size. Mülkün asıl sâhibi olan Rabbiniz onu size verme gücüne-kudretine ve yetkisine sâhip olduğu gibi, istediği zamanda geri alma kudretinin de sınırsız sâhibidir. Bu gerçeği unutmayın ve aklınızdan hiç çıkarmayın. O maldan ve servetten Allâh (c.c) rızası için Allâh (c.c) yolunda infak etmekten geri durmayın! Fakir fukarayı, yetimleri, öksüzleri ve kimsesiz biçâre insanları görüp gözetin. Borç altında inleyenlerin iniltilerine kulak verip duyun, onlarda alacağınız varsa ödeme imkânına sâhip oluncaya kadar mühlet tanıyın, sakın onları sık-boğaz edip canlarından bezdirmeyin. Sıkılan, darda kalan kardeşleriniz sizden borç istediği zaman da onlara yüzünüzü ekşitmeyin, var olduğu halde yok demeyin, bahâneler üretmeyin, varken yok deyip de kendinizi yokluğa mahkum etmeyin, lüks dâirelerde, yüksek apartmanlarda, villalarda, yazlık ve kışlık konforlu yapılarda, devre mülklerde keyif çatarken, son model araçlarla millete caka satarken, her gün bir değişik elbise ile giyinip kuşanırken kapınıza gelen din kardeşinize yok demeyin, gerçekten de bir gün o bitmez-tükenmez zannettiğiniz servet elinizden uçup gider de cimriliğinize pişman olursunuz. Artık son pişmanlığınız da hiç fayda vermez. İmkânınız olduğu halde gerçekten muhtaç durumdaki bir din kardeşinizi eli boş geri gönderirseniz, buna rağmen değişik maksatlarla seyahate çıkarsanız, umre vesaire gibi, tanınmış kişileri, yatırları falan ziyareti düşünürseniz, bunlardan elde edeceğiniz sevaplar sizi kardeşinizi mahrumiyeti ve ihtiyacı ile baş başa bırakmış olma vebâlinden asla kurtaramaz. Ey zenginlik verdiğim ğani kullarım! Âlemlere rahmet olarak gönderdiğim Rasûlüm Hz. Muhammed (s.a.v)in şu hadiys-i nebevîsine de sakın kulaklarınızı tıkamayın, gereğini yapmaktan gaflete düşmeyin:
وَيْلٌ لِلأَغْنِيَآءِمِنَ الْفُقَرَآءِيَوْمَ الْقِيَامَةِ لِأَنَّھُمْ يَقُولُونَ رَبَّنَا ظَلَمُونَا حُقُوقَنَاالَّتِى فُرِضَتْ لَنَاعَلَيْھِمْ،فَيَقُولُ اللّٰهُ تَعَالٰى وَعِزَّتِى وَجَلَالِى َلأَدْنِينَڮُمْ وَ َلأُبَاعِدْنَھُمْ
[Veylün lil-eğniyâi minel-fuqarâi yevmel-qıyâmeti liennehüm yeqûlüne Rabbenâ zalemûnâ huqûqanâ furidat lenâ aleyhim, fe yeqûlüllâhü Teâlâ ve ızzetî ve celâlî le edniyneküm ve le übâıdnehüm]
= Kıyâmet Gününde fakirler sebebiyle zenginlerin vay hâllerine! Çünkü onlar (fakirler, miskinler, ihtiyaç sâhibi muhtaçlar Rabblerine nidâ edip şöyle) diyeceklerdir: Ey Rabbimiz! (Biz senin dünyada iken fazl u kereminle eğniyâdan eylediğin bu zengin kullarından şikâyetçiyiz.) Zirâ bu zenginler bize dünyâda gerçekten zulmettiler. Bize haksızlık ettiler, haklarımızı gasbettiler. Bizim için kendilerine farz kıldığın ve bizim almak hakkımız, onların da verme görevi olan zekâtı bize vermediler, cimrilik ettiler. Bunun üzerine Allâh (c.c) de: (Siz hiç üzülmeyin!) İzzet ve celâlim hakkı için (şimdi onlardan sizin hakkınızı alıp size vereceğim, siz de bundan memnun kalacaksınız. Zira) onları burada rahmetimden ve cennetimden uzaklaştıracak, hakkınıza tecâvüzleri sebebiyle cehenneme koyacağım, sizi de Rahmetime, mağfiretime ve cennetime yaklaştırıp, cennet nimetleri ile nimetlendireceğim diyecektir. -Evsat-
Ey kullarım!
وَفِى اَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَعْلُومٌ لِلسَّآئِلِ وَالْمَحْرُومِ٭
[Ve fî emvâlihim haqqun malûmün lis-sâili vel-mahrûmi]
Bu konuyu görüntüleyen üye yok.