KELİME-İ TEVHİD VE ANLAMI
Tevhid : Allaha kulluk ve ibadette Allahı tek olarak kabullenip buna iman etmektir. Çünkü yüce Allah, kullarını kendisini tanımaları, kendisine kullukta bulunmaları ve kendisinden başkasının önünde eğilmemeleri için yaratmıştır. Tevhid inancı, kula kul olmamak ve ne türden olursa olsun tüm tağuti sistem ve rejimleri reddetmektir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır :
Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Zariyat, 51/56)
Yani "ister bana ibadet ederlerken olsun, ister duada bulunurlarken olsun sadece bana kulluk etsinler ve beni bir tek olarak tanısınlar, emir ve yasaklarım doğrultusunda hareket etsinler diye yarattım."
Bu ayet aynı zamanda "Bu dünya, bu kâinat Muhammedin yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır" diyenlere de bir tokattır, bir reddiyedir. Nitekim ayet aynı zamanda: Ey Muhammed !Eğer sen olmasaydın, eğer sen olmasaydın, ben bu felekleri, bu dünyayı yaratmazdım diye sunulan ve kudsi hadis olarak lanse edilen sözün de kudsi hadis olması bir yana, hadis bile olmadığını ortaya koymakta ve reddetmektedir.
İleride bu konu üzerinde daha etraflı olarak duracağız.
Şimdi esas olarak ele almak istediğimiz konuya, 'Tevhid kelimesi' konusuna geçelim.
La ilahe İllALLAH Muhammedun Resulüllah : İki bölümden oluşan Kelime-i Tevhid'in Muhammed Allahın Resulüdür anlamına gelen Muhammedun Resulüllah kısmını bir başka yazımıza bırakacak, burada Allahtan başka ilah yoktur anlamına gelen La ilahe İllALLAH kısmı üzerinde duracağız.
Hükümranlık ve hâkimiyet kayıtsız ve şartsız Allahındır şeklinde de açıklayacabileceğimiz bu kelime iki bölümden oluşmaktadır. Birincisi Allahtan başka mabut ve ilah olarak kabul edilen her varlığı, sistem, rejim ve ideolojileri, Allahın hükmüne rağmen kendilerini ilah yerine koyarak millet adına hareket ettiklerini ileri süren tüm örgüt, kurum ve kuruluşları reddetmektedir ki, bu husus La ilahe ile gündeme getirilmektedir.
İkinci bölüm ise, bu gücün yani hüküm koyma yetkisinin yalnızca Allaha ait olduğunun kabulünü gerektirmekte ve farz kılmaktadır. Bu da İllALLAH ile ifade edilmiştir. Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
Ey Peygamber ! Bil ki, Allahtan başka ilah yoktur, o bir tektir. İbadet olunmaya ve kendisine kulluk edilmeye layık olan da O'dur. (Muhammed, 47/19)
Bu ayetin ifade ettiği gibi bu kelimenin ne anlama geldiğini bilmek ve öğrenmek farzdır. Zira bu, İslamın diğer rükünlerinin de başında yer almaktadır.
Hz. Peygamber (S) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır :
Kim samimi olarak ihlâs ile ve şirkten arınmış bir şekilde "La İlahe İllALLAH " derse, cennete girer.
Bu hadiste yer alan muhlis yani ihlâs ile anlamına gelen kelime ile vurgulanmak istenen, "Kim bu kelimenin ne anlama geldiğini kavrayıp gereğiyle amel ederse, başkalarından önce insanları buna davet edip, kabul etmeyenlere karşı gerekli mücadeleyi verirse" anlamıdır. Çünkü bu kelime, Tevhid inancını yansıtan, bu inancı haykıran yegane kelimedir ki, cinler ve insanlar da zaten bunun için yaratılmışlardır.
Nitekim Hz. Peygamber (S) ölüm döşeğinde yatan amcası Ebu Talibe : Amcacığım ! Seni Allah katında savunabileceğim yegane kelime olan "La İlahe İllALLAH "ı ikrar et ki, seni savunabileyim" dediğinde amcası "La İlahe İllALLAH " demekten kaçındı.
Resulullah (S) bu hadiste belirtildiği gibi amcasının putları, şirk düzenini ve tağuti rejimi reddetmesini istiyor, bunun için de söylenmesi gereken kelimenin 'Tevhid kelimesi' olduğunu belirtiyor ve ondan bunu yerine getirmesini istiyordu.
Ancak kişi Kelime-i Tevhidi söylediği halde de şirk içinde bulunabilir. Çünkü bu kelimenin gereklerini yerine getirmeksizin sadece dil ile ikrar etmek hiçbir anlam ifade etmez. Nitekim Tabiun, Hasan Basriye : La İlahe İllALLAH kelimesi, cennetin anahtarı değil midir ? diye sorduklarında o : Evet, öyledir ama eğer anahtarın dişlileri kapıya uyarsa açar, uymazsa açmaz şeklinde cevap vermiştir. Demek oluyor ki, cennet bedava olmadığı gibi cehennem de boşuna yaratılmamıştır.
Allah Resulü (S) Mekkede tam 13 yıl kaldı ve bu süre içerisinde insanları yalnızca La İlahe İllALLAH demeye çağırdı. Fakat Arap toplumu ona karşı tepki gösterip "Bu kadar ilahı bırakıp bir tek ilaha mı inanacağız ? Biz bunu daha önce hiç duymamıştık. Bir tek ilah dünyayı tek başına idare edebilir mi ?" diyerek inat ve şaşkınlık içerisinde hakikati reddetti. Çünkü Araplar bu kelimenin ne anlama geldiğini gayet iyi biliyorlardı. Öyle ki, bu kelimeyi içtenlikle söyleyen kişi, artık batıl rejimleri bütünüyle reddeder. Bu nedenle müşrik Araplar, Tevhid kelimesini söylemeyi reddettiler ve :
"Muhammed ilahları bir tek ilah mı yaptı ? Doğrusu bu tuhaf ve şaşılacak bir şeydir !" dediler." (Sad, 38/5)
Zira müşrik Arap kabilelerinin her birinin kendisine ait birer putu vardı. Kelime-i Tevhid onların ekonomik çıkarlarını ve siyasi hakimiyetlerini sarsmaktaydı. Nitekim İslam büyüklerinden biri diyor ki : Eğer günümüz müslümanları, Ebu Cehil ve benzerlerinin 'La İlahe İllALLAH ' kelimesinin manasını anlayıp kavradıkları gibi anlayıp kavramış olsalardı yeryüzünde bir tek kişi dahi kalmaksızın hepsini İslama davet için ellerinden geleni yaparlardı."
Kaldı ki, yüce Allah müşrikler için şöyle buyurmaktadır :
Çünkü onlara : "Allahtan başka ilah yoktur" denildiği zaman kibirle direnirler ve "Mecnun bir şair için biz tanrılarımızı bırakacak mıyız ?" dediler. Hayır ! O, gerçeği getirdi ve peygamberleri de doğruladı. (Saffat, 37/3537)
Hz. Peygamber (S) bir hadislerinde şöyle buyuruyor : "Kim "La ilahe İllALLAH " deyip Allahtan başka tapınılan her şeyi red ve inkâr ederse, onun malı ve kanı haram olur.
Yani böyle bir kimsenin otomatikman can ve mal dokunulmazlığı doğar.
Dolayısıyla 'La ilahe illALLAH ' Tevhid 'in ve İslamın temelidir. Hayatın bütününde uygulanması gereken bir metod ve programdır. Bu manada İslam, insan hayatını düzene koyan yegane nizamdır. Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel manada dengeyi sağlayacak tek nizam ! İslam, ayrılık dini değil, birlik dinidir. İslamın esasları kolaydır, açık ve anlaşılırdır. İslam, hurafeye ve batıl inançlara izin vermez, madde ile ruhu birbirinden ayırmaz, hepsini eşit tutar. İslam, tüm cahili sistemleri reddeder ve Tevhid bayrağının egemen kılınmasını ister. Ümmetin bu bayrak altında birleşmesini ve gruplara ayrılmamasını emreder. Bunun içindir ki İbn-i Mesud şöyle demiştir :
Asıl Cemaat, tek başına da olsan hakka uygun hareket etmendir.
Bağdadi diyor ki : Allah Resulünün (S) vefatı sırasında dinin usul ve füruu bakımından münafıklıklarını gizleyip Müslümanmış gibi görünen nifak sahipleri dışında insanlar bir tek yol üzere idiler.
O halde din, ancak cemaat ile yaşar, cemaat ise İmamsız, lidersiz olamaz. Kendisine itaat olunan, sözü dinlenilen bir lider gerekir.
Hz. Ömerden gelen rivayete göre o şöyle söylemiştir : Cemaatsiz İslam olamaz, emiri - lideri bulunmayan toplum da cemaat olamaz, itaat olunmayan bir emir ve emirlik de olamaz.
Bu rivayetin bütünü şöyledir. Temim ed-Dari demiş ki, Hz. Ömer zamanında insanlar yüksek bina yarışına girmişlerdi. Bunun üzerine Ömer (ra) bir uyarı babında onlara şöyle seslendi : "Ey Arapcıklar topluluğu ! Dünyaya taparcasına bağlanıp kalmayın, dünyaya taparcasına bağlanıp kalmayın. İslam kalabalıkla değil, yalnızca birbirine kenetlenmiş cemaatle olur. Böyle bir cemaat de ancak bir devletle ve liderle mümkündür. Devlet de ancak bir kukla ile değil, kendisine itaat olunan, emrinden çıkılmayan bir liderle ayakta durur. Her kim bulunduğu toplum tarafından ilim ve liyakatiyle liderliğe getirilirse, bu durum hem onun için ve hem de idaresi altında yaşayanlar için hayatta dik durma, canlılığını yaşama temelini oluşturur. Kim de halkı tarafından hiçbir bilgi ve becerisi olmadan liderliğe getirilirse bu, hem onun için ve hem de toplumu için bir helak ve yok oluş sebebi olur.
Buna göre tüm müslümanlar tek bir vücut gibidirler. O vücudu oluşturan, meydana getiren organlar da birbirlerine kenetlenerek kardeşler haline gelen İslam toplumunu temsil ederler. Bu bedenin ayakta durabilmesi Kitap-Kuran ve sahih sünnetle mümkündür. Buna ise 'Dinin siyaseti' denir. Bu konuda onların birlikteliklerini sağlamak ve onları birbirlerine kenetlenmiş bir cemaat haline getirmek de bir liderin, imamın başkanlığında gerçekleşir. Bu da ilgili bedenin idari siyasetidir, mekanizmasıdır. Ümmet için gelişen ve büyüyen cismi oluşturmakta asıl unsur İslamdır. Din ve dünyaları bakımından söz konusu cismi koruyacak olan da İmamet görevidir.
O halde bütün bunlar Kitap ve Sahih Sünnet ölçüsünde olmak zorundadır. Peygamberi metodun dışında bir metodla olmaz, olamaz. Nitekim İmam Malik diyor ki :
Bu ümmetin sonradan gelenlerinin salaha ermeleri, ancak kendilerinden önce geçenlerin ıslah oldukları ilk şey ile mümkündür. Yani bu ümmet, adına 'Altın çağ' dediğimiz, Allah Resul'ünün (S) ve Raşit halifelerin döneminde uygulanan nizama dönmedikçe asla huzura kavuşamaz. Şu halde peygamberi metoda dayalı bir davet süreci gerekmektedir. Bu : La ilahe İllALLAH " diyerek Allah dışındaki tüm ilahları, mabut edinilenleri ve nizamları reddedin ki, felaha eresiniz hadisiyle istenen bir gerçektir. Nitekim : Ölülerinize La ilahe İllALLAH ı telkin edin diye buyrulurken de Tevhid'in doğum ile ölüm arasında kesintisiz olarak devamını sağlayacak manada telkin edilmesinin farziyyeti gündeme getirilmiştir. Yani deyim yerindeyse bebeğin ana rahmine düşmesinden itibaren ona Tevhid'i telkin edin ki, hayatları tevhid kelimesiyle Allah yolunda noktalanmış olsun.
Bu durumda Tevhid kelimesi bağlamında yapılması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz :
1- Takip edilmesi gereken tek yol, Kitap ve Sünnete bağlı kalmak, İslam cemaatinden ayrılmamak ve varsa İslam devlet başkanına (imama) genel manada tabi olup onu dinlemek ve itaat etmektir. Bunu yaparken masiyet (günah) olabilecek şeylerden uzak durmak, peygamberi metodla, ehil olan kimseler eliyle İslam davetini yürütmek gerekir. Bu itibarla Artık haktan ayrıldıktan sonra sapıklıktan başka ne kalır? (Yunus, 10/32) Abdullah b. Ömer, peygamberden (S) şu rivayette bulunuyor :
Kim cennetin ortasında bir yer edinmek istiyorsa, İslam cemaatinden ayrılmasın.
2- Peygamberi bir metotla yürütülecek olan bu davet hem fıtridir (yaratılışın bir gereğidir) ve hem de kolaydır. Çünkü fıtrata uygundur, açıktır, nettir, müphem bir yanı yoktur. Bu işin temeli Kitap ve Sünnettir.
3- Kelime-i Tevhid bağlamında yürütülecek olan davet açıktan yapılmalıdır. Zira bunun hiçbir gizli yanı yoktur. Bütün peygamberler Allah'a kulluk etmeye ve tağuttan uzak durmaya davet etmişlerdir.
Sen yönünü ve hedefini bir hanif olarak dine, İbrahim peygamberin tevhid'i esas alan dinine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allahın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler. (Rum, 30/30)
4- İlahi Mesajı iletmek için peygamberi metoddan ayrılamamak gerekir. Dolayısıyla birtakım grupların, cemaatlerin, partilerin, zühd yolunu (!) seçenlerin getirdiği veya benimsediği metodlardan uzak durulmalıdır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır :
Onlardan birçoğunun günah, düşmanlık ve haram yemede yarıştıklarını görürsün. Yaptıkları ne kadar kötüdür ! Din adamları ve âlimleri onları, günah olan sözleri söylemekten ve haram yemekten menetselerdi ya ! İşledikleri fiiller ne kadar da kötü. (Maide, 5/6263)
İbn-i Cerir et-Taberi diyor ki : İslam âlimleri diyorlar ki : Kuranda âlimleri tenkit eden, bu ayet kadar önemli bir biçimde uyaran ve kınayan, korku veren bir başka ayet yoktur.
Yukarıdaki ayet özellikle yahudilerin ve yahudileşmiş kitlelerin, onların bilginlerinin özelliklerini taşıyanların büyük bir tehlike içerisinde olduklarını ifade ediyor.
İbnu'l-Kayyım el-Cevziyye (rah) diyor ki : Dünya ehlinin altı dini (inancı) vardır. Bunlardan sadece bir tanesi Rahman olan Allahın gönderdiği dindir. Ki bu da göklerdekilerin ve yeryüzündeki Tevhid ehlinin dinidir. Geride kalan beş tür din ve inanç ise şeytana aittir. Bunlar da Yahudilik, Hıristiyanlık, Mecusilik, Sabiilik ve müşriklerin dinidir (inancıdır).
Nasıl ki, 'La ilahe İllALLAH ' dinin aslı ve temeli ise, İslam kelimesi de şeri kelimelerin temelidir ve Âdemoğlu bu ismi almıştır. Bundan dolayı kendilerine 'Müslümanlar' denilmektedir. Bunun içindir ki, Kelime-i Tevhid, müslümanları bir tek şiar, bir tek isim altında birleştirmiştir. O da İslam adıdır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır :
Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini değiştirecek hiç kimse yoktur. O işitendir, bilendir. (Enam, 6/115)
Allah kimin gönlünü İslama açmışsa o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir ? (Zümer, 39/22)
Tüm bu anlatılanların ışığında müslümanlar, Tevhid kelimesi doğrultusunda, İslam adını almanın ötesinde bir başka yafta ve etiket taşımaktan sakınmalı, görevlerini bu doğrultuda yerine getirmelidirler.
Yazımızı İbnu'l-Kayyımın şu ifadeleriyle noktalayalım :
Eğer kişiye şeyhin kimdir diye sorulursa, "Resulullahtır" demelidir.
"Tarikatın nedir ?" diye sorulursa, "Kitap ve sünnete tabi olmaktır" demelidir.
Hırkasından sorulursa, "O da takva elbisesidir" diye cevaplamalıdır.
Mezhebinden sorulursa, "Sünnete dört elle sarılmaktır" demelidir.
Maksat ve arzusu sorulursa, vereceği cevap : Allahın rızasını arayıp isterler (Enam, 6/52) olmalıdır.
Bağlı olduğu tekke ve zaviyesi, hangahı sorulursa vereceği cevap : Bu kandiller birtakım evlerdedir ki, Allah o evlerin yücelmesine ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah ve akşam onu öyle kimseler tesbih eder ki; onlar ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allahı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. (Nur, 24/36) mealindeki ayet olmalıdır.
Soyu sorulursa, "Atam İslamdır, başka ata da tanımıyorum" olmalıdır.
Yemesinden içmesinden sorulursa vereceği cevap : "Ondan sana ne, ayağında ayakkabısı ve varacağı su mecrası vardır. O, Rabbine kavuşacağı güne dek içeceği yerden suyunu içer ve ağaç meyvesini otlar olmalıdır.
Bu konuyu görüntüleyen üye yok.